Ekrem Kılıç da bence Çermik için büyük bir kayıptır. Sanatı ve mütevazi kişiliği ile bir çok Çermikli sanat sever tarafından bilinen ve sevilen birisiydi. Kendisini bizzat iki yıl önce tanıma şansım oldu. Kamil Sümbül’ün tavsiyesi üzerine kendisi ile bir ropörtaj yapmıştım. Amacım; tecrübelerinden, birikimlerinden ve gözlemlerinden faydalanmak ve anlattıklarını genç nesillere aktarmaktı. Kendisi ile yaptığımız sohbeti kamera ile kayıt etmiştim fakat mekanı çarşıda olduğu için videonun sesi çok kötü kayıt edilmişti. Bu yüzden sohbeti yazıya aktarıp paylaşmak zorunda kalmıştım. Ekrem ağabey ile çocukluğundan başlayarak 60’lı, 70’li, 80’li yılları, bugünü ve yaptığı resimleri konuşmuştuk. Bu yılın Ağustos ayında ayaküstü sohbet ettik yine kendisi ile. Mekanını değiştirmiş ve belki de geçimini sağlayabilmek için eski Pazar yerinde bir kıraathane açmıştı. Oysa kendisine bir atölye açılabilir ve yetenekli gençler yetiştirebilirdi. Maalesef toplumumzun ve idarecilerimizin sanata bakışı ve verdiği değer bu kadar.
ÇERMİK SOHBETLERİ
Konuk: Ressam EKREM KILIÇ
ÇERMİK’İN YAŞAYAN DEĞERLERİNDEN BİRİ OLAN EKREM KILIÇ İLE TAKİPÇİLERİMİZ İÇİN ÇERMİK’İ VE SANATI KONUŞTUK. GERÇEKTEN ÇOK MÜTEVAZİ, NAZİK VE BEYEFENDİ BİR İNSANI YAKINDAN TANIMA FIRSATIM OLDU
Kenan Esmer: Merhaba Ekrem Bey, çalışmalarınızı yakından takip eden biri olarak istedim ki sizi tanımayan hemşehrilerimiz tanısınlar. Kısaca kendinizi tanıtabilir misiniz? Ekrem Kılıç kimdir?
Ekrem Kılıç: Çermikliyim, Çermik’te doğmuşum. Yirmi yaşına kadar Çermik’teydim. Daha sonra Çermik dışına çıktım. Askerliğimi yaptıktan sonra Diyarbakır’da Milli Eğitim Kültür memurluğu görevi yaptım. Diyarbakır‘dan İstanbul’a gittim. Orada milli emlak fihrist memurluğu görevinde bulundum. Bunun yanısıra tabelacılık yaptım. Resime merakım çok fazlaydı. Bu görevden istifa ettim ve yaklaşık 35 yıl İstanbul‘da kaldım. Bir çok iş‘te çalıştım. Marangozluk, terzilik, fotografcılık yaptım. On parmak daktilodan tutun da bilgisayara kadar bir çok iş kolunda sertifikam vardır.
Kenan Esmer: Ekrem Bey, çok yönlü bir kişiliğiniz var ve müzik ile de oldukça ilgilisiniz değil mi?
Ekrem Kılıç: Evet İstanbulda bulunduğum yıllarda İstanbul musiki cemiyetleri ile sürekli istişare halindeydim. Şimdi de müzik çalışmalarım halen devam ediyor. Diyarbakır Büyükşehir korosundayım. Çermik’te elimden geldiği kadar sosyal faaliyetlerim devam ediyor. Mesela bulunduğumuz kafeyi yeni açtık. Çermiklilerin kültürel anlamda oturabilecekleri bir mekanın olmadığını farkettik ve bu yönlü çalışmalar başlatarak burayı faaliyete geçirdik.
Kenan Esmer: Ekrem Bey biraz da duvarda asılı duran tablolarınız hakkında konuşalım isterseniz. Gerçeğe yakın tablolar çiziyorsunuz. Nedir bu kadar güzel resim çizmenin sırrı? Eğitimle yapılabilcek şeyler mi bunlar yoksa gerçekten yetenek mi gerekiyor bunları çizebilmek için?
Ekrem Kılıç: Resim sanatı ve müzik sanatı en hasas olan iki sanat dalıdır. Bu işin eğitimini almadım ama tablolarımı görenler gerçekten bu işin eğitimini alıp almadığımı soruyorlar. „Biz bu ışıkları göremiyoruz“ derler mesela. Bu eksiklik eğitim sistemizden kaynaklanıyor biraz da. Birçok resim öğretmeni teorik olarak eğitiliyor fakat pratikte eksik kalıyorlar. Resimlerimi ben kendim çekiyorum. Burada amaç realizim çalışmaktır. Bu hep böyle olagelmiştir. Gelmiş geçmiş bir çok büyük ressam ilk başta realizim ile başlamış, fotoğraf gibi resimler çizmiş daha sonra ise çeşitli tarzda resimler yapmışlardır. Mesela empresyonizm, kubizm, solitizm gibi. Dolayısıyla insanlar sürekli öğrenmek zorunda. Doğduğumuz günden öldüğümüz güne kadar öğrenmek zorundayız. Öğrenme ihtiyacı durduğu andan itibaren cahillik başlar. Ben bir akademisyen değilim belki ama bir akademisyen gibi sanat tarihini takip etmişimdir. Mesela bende gelmiş geçmiş bütün ressamların eserlerinin, biyografilerinin ve tasarımlarının bulunduğu oniki tane faskül var. Bir nevi sanat tarihini okudum diyelim buna. Gerçi mimarlık ve resim okuyan arkadaşlarımıza sanat tarihi okutuluyor fakat ayrıntıya girilmiyor. Okul hayatı bittikten sonra sanat tarihinde öğretilenler nedense uygulanmıyor yada uygulama ihtiyacı duyulmuyor. Hayat hep monotondur. Ben 73 yaşındayım. Kendimi 23 yaşında hissediyorum. Bunu güzel sanatlar ile ilgilenmeye borçluyum.
Kenan Esmer: Yani farklı sanat dalları ile uğraştığınız için ruhunuz genç ve canlı kalıyor değil mi?
Ekrem Kılıç: Aynen. Yaptıklarım beğenildiği zaman beni motive ediyor, hayata bağlıyor ve bir işe yaradığımı hatırlatıyor bana.
Kenan Esmer: Çermik’in bu konuda size katkısı oldu mu? Yani eski Çermik’in kültürel olarak buna bir katkısı oldu mu? Yada Çermikli olmak size bir artı kazandırdı mı?
Ekrem Kılıç: İnsanlar çaresiz kaldığı zaman daha çok fikir üretirler. Ben varlıklı bir ailenin çocuğuydum. Tabii ki bizim babalarımız 1900’lü yıllarda dünyaya gelmiş, köyde büyümüş ve yalın ayak çift sürmüşler. Öksüz kalmışlar.
Kenan Esmer: Lafınızı özür dileyerek böleceğim. Hangi köylüydünüz?
Ekrem Kılıç: Ailem Sakaltutan’dan Çermik’e gelmiş. Esnaf olmuş. Babam manifaturacılık yapmış. O insanlar iyi bir karaktere sahiptiler. Aç oldukları halde hergün onlarca misafir ağırlarlardı. Şimdiki gibi ulaşım araçları yoktu. Çermik’te sadece bir tane otobüs vardı. Motosiklet filan yok. Kışın köyden Çermik’e gelen insanlar köye dönemeyince her gece eşekleri, çoluk-çocuğu ile birlikte bizde kalırlardı. Böyle bir ailede yetiştim. Yetişme tarzlarımızın farklı oluşu, kültür seviyesi ve bazı hurafelerin yetişme tarzımıza yani bize yansıması, bizim alt yapımızda muazzam bir zayıflık yarattı. Babam dedi ki“ Oğlum matematik çalış, resim yapma, resim putdur“
Matematik zaten ilimlerin en büyüğü. Amenna…
Bir gün küçükken trampet çaldım. Kulağım müziğe yatkın. Gitmişler demişler bugün ne güzel trampet çalıyordu oğlun. Babamın sevineceğini zannetmişler. Oysa babam sevinmemişti. Akşam bana kızdı. Sen davulcu musun yahu, o zaman sen Kale Mahallesi’ne aşıkların yanına git dedi. İşte bunlar aslında bizi teşvik edici olaylar. Sürekli okumalıyız. Bir çevre için kendimizi hazırlamaktansa uluslar arası boyutlarda hazırlanmak zorundayız. Biz hep Çermik’te kalacak değiliz. İstanbul’a gideriz, Ankara’ya, Adana’ya gideriz, İzmir’e gideriz. Dolayısıyla oradaki kültür seviyesi yüksek insanlar ile uyum sağlayabilmemiz için kendimizi yetiştirmek zorundayız.
Kenan Esmer: Sadece Çermik kültürü değil, Çermik dışındaki kültürler için de insanlarımızın hazırlıklı olaması ve ona göre kendisini yetiştirmesi gerekiyor değil mi?
Ekrem Kılıç: Aynen. Bu şart.
Kenan Esmer: Tabii bunu alabilmenin farklı yolları var. Bazıları aileden alabiliyorken, bazıları da öğrenim için gittikleri yerde alabiliyorlar. Yani üniversite ortamında kendisini kültürel olarak yetiştiren bir çok insan var. Siz de uzun yıllar Çermik dışında yaşadınız değil mi?
Ekrem Kılıç: Evet 35 yıl İstanbul’da yaşadım. Senelerce reklam, tabela, cam yazıları ve resimle uğraştım. Çok başarılıydım. İstanbul’dan Adapazarı‘na Vehbi Koç’un TIR yapan fabrikasına üç sene boyunca gidip yazı yazdım ve benim tabelacılıkta da ustam yoktur. Çok meraklı olduğum için kendi kendime öğrendim. Orada da gündüz reklamcılık yapardım ve haftada iki günde musiki cemiyetlerine giderdim. Bu süre içinde hobi olarak müzik yaparken bir birikim oluştu.
Kenan Esmer: Eskiden, yani siz İstanbul‘a gitmeden önce Çermik’te tabelacılık yapan kimse var mıydı? Usta var mıydı?
Ekrem Kılıç: Çermik’te tabelacılığı ilk ben yaptım. Çok insan da yetiştirdim.
Kenan Esmer: Peki sizden sonra Çermik’te yetiştirdiğiniz kimse var mı?
Ekrem Kılıç: Evet bir tane var. O da 50 senedir evine, çoluğuna çocuğuna tabelacılıktan ekmek götürüyor. İki tane daha yetiştirdim fakat onların ömrü kifayet etmedi, öldüler. İstanbul’da da bir çok öğrenci yetiştirdim ve bu meslekten varlıklı insanlar oldular. Bizi ayakta tutan bu manevi değerlerdirler.
Kenan Esmer: Sizce bugünün Çermik’i mi kültürel olarak zengin yoksa eskiden daha mı zengindi Çermik kültürü?
Ekrem Kılıç: Şimdi insanlar para kazanmaya odaklanmış durumdalar. Bencillik had safada. Dolayısıyla kültürel faaliyetlere hiç yatkınlıkları ve hevesleri yok. Altmış sene önce bu memelekette fotelli gezen insanlar vardı. Kişilik ve karakter olarak oldukça kaliteli ve iyi düşünen insanlardı bunlar.
Kenan Esmer: Kimler vardı mesela fotelli olarak hatırladığınız ve şuan sayabileceğiniz?
Ekrem Kılıç: Bande Muharrem fotelli gezerdi mesela. Halk Partisi ve İsmet İnönü ile çok yakın ilişkileri vardı. Bedri Ekinci vardı arzuhalciydi. O da fotelli gezerdi. Ragip amca vardı doksan yaşına gelmişti o da fotelli gezerdi.
Kenan Esmer: Yanlış hatırlamıyorsam Ragıp Ekinci belediye başkanlığı da yapmıştı?
Ekrem Kılıç: Evet doğrudur. Mehmet İzol da fotelliydi ve belediye başkanlığı yaptı. O zamanlar Çermik’te bütün kahvehanelerde kahve dibekleri vardı ve kahve içilirdi. Şimdi Çermik’te Türk kahvesi içen yoktur.
Kenan Esmer: Yani kırk yıl hatrı olan bir içecek artık içilmiyor ve insanlar kırk yıl hatır olmasını istemiyor diyebilir miyiz?
Ekrem Kılıç: Aynen öyle. Hayat paylaşmaktır. Paylaşmasını bilmediğimiz zaman, saygınlığımızı unuttuğumuz zaman hiç bir şeyin değeri kalmaz. Hayat monotonlaşır. Çünkü biz öğretmenlerimizi çok severdik.
Kenan Esmer: Eskiden eğitim de, öğretmen-öğrenci ilişkisi de farklıydı değil mi? Lise yıllarında ahbap-dost ilişkisi gibi değil miydi?
Ekrem Kılıç: Evet doğrudur. Şuanda öyle bir şey yok. Eğitim sistemimiz son derece problemli. Talebelerin talebelikle hiç bir ilgisi, alakası yok.
Kenan Esmer: Yani öğretmenler görev yapar gibi okula giderler görevini yapıp eve dönerler değil mi?
Ekrem Kılıç: Eskiden kılık kıyafet vardı. İlkokul talebesi siyah önlük, beyaz yaka takardı. Ortaokul talebesi takım elbise ve şapka, kolej talebesi gri pantolan lacivert ceket. Memur ve öğretmenler olanlar da, uzaktan bakıldığında memur ve öğretmen olduğu kıyafetinden ve düzgünlüğünden anlaşılırdı.
Kenan Esmer: Bu bahsettiğimiz hangi yıllar?
Ekrem Kılıç: 1960’lar yani benim öğrencilik yıllarım.
Kenan Esmer: Çermik’te lise halen yoktu değil mi?
Ekrem Kılıç: Çermik’te sadece ortaokul vardı.
Kenan Esmer: İlkolkulu köyde, ortaokulu da Çermik’te mi okuyordu insanlar.
Kenan Esmer: Çermik’te kaçtane ilkokul vardı? Hangisinde okudunuz?
Ekrem Kılıç: Atatürk İlkokulu ve Yirmiyedi Mayıs İlkokulu. Ben Yirmiyedi Mayıs İlkokulu’na gidiyordum. Okula ilk başladığımda okul toprak damlıydı. Damlalar akardı. Altı da tahta döşemeliydi. Yirmiyedi Mayıs yeniden yapılınca biz bir yıl Atatürk İlkokulu’na geçici olarak gittik.
Kenan Esmer: Öğretmen olarak ismini hatırladığınız kimler vardı?
Ekrem Kılıç: Şemsettin Savcıoğlu vardı
Kenan Esmer: Çermikli miydi?
Ekrem Kılıç: Evet Çermikliydi. Babası da öğretmendi. Mehmet Bey. Hakimin hanımı Ferhunde Hanım vardı. Lütfü Bey vardı o da yine fotelliydi. Çermikliydi ve iyi bir öğretmendi. O zamanın öğretmenleri ile talebelerin ilişkileri iyiydi. Öğretmen öğretmendi, talebe de talebeydi. Herkes haddini bilirdi. Biz öğretmenlerimizi severdik ve korkardık. İmkansızlıklar içinde derslerimize çalışırdık. Mesela o zamanlar Çermik‘te cereyan da yoktu. 1959 yılında elektrik Çermik’e geldi. Şimdi herşey var ama kültür yok.
Kenan Esmer: Mithat Hocan’nın babası Abdurrahman hocalar filan daha sonraki dönem miydi yoksa bahsettiğiniz yıllarda mı görev yapıyorlardı?
Ekrem Kılıç: Mithat Hoca‘nın babası da o dönem öğretmendi. Mithat Hoca sonra öğretmenlik yaptı.
Kenan Esmer: Çermik dönem itibari ile çok zengin bir ilçeymiş ve çok yerli öğretmen varmış. Bu da Çermiklilerin okumaya çok önem verdiğini gösteriyor.
Ekrem Kılıç: Benim ağabeyim Ali Haydar Kılıç da Köy Enstitüleri‘nde yetişti. Orada yetişen öğretmenler çok muaazam öğretmenlerdiler.
Kenan Esmer: Bu saydıklarımız da orda mı okumuşlardı?
Ekrem Kılıç: Evet çoğu oradan gelme. Neden kapatıldığını bilmiyorum fakat bazı kesimlerin işine gelmiyordu. Kesin olan; çok yönlü öğretmenler yetiştiriyordu. O öğretmenler, köylere gittiklerinde, hem öğretmen hem sağlıkçı hem tarımcı hem fotoğrafcı hem de enstrüman çalabiliyorlardı. Çok yönlü bu öğretmenlere köylüler de çok değer verirlerdi. Yiyeceğini, içeceğini yani yakacağına kadar bütün ihtiyaçlarını köylüler karşılardı.
Kenan Esmer: Ekrem Bey, biraz da resim sanatının Çermik özelinde geleceğini konuşmak istiyorum. Sizce bunu devam ettirecek yetenekli gençlerimiz var mı? Yoksa bazı meslek dallarında olduğu gibi siz son nesil misiniz? Tabelacılık zaten dijitale geçildiği için artık yapılmıyor ve yetiştirdiğiniz öğrenciler ve siz son nesilsiniz. Peki resim sanatı olarak Çermik’te bu işi yapabilcek, daha doğrusu sizin gibi gerçekçi yapabilecek yetenekli gençler var mı? yada bu potansiyel mevcut mu?
Ekrem Kılıç: Çermik’te bunu yapabilecek potasiyel yok. Sadece sanatta değil, diğer meslek dallarında da maalesef yaptığını araştıran ve tam anlamı ile hakkını veren kimse yetişmiyor. Monoton bir hayat ve bu monoton hayat insanı sadece yıprattığı gibi hastalıklara yatkın bir ruh hali meydana getiriyor.
Kenan Esmer: Ekrem Bey, öncelikle Çermik Tarih Platformu takipçileri adına bu söyleşi için çok teşekkür ederim. Sizin gibi büyüklerimizin birikimlerine ve tecrübelerine ihtiyacımız var. İnşallah bundan sonra yeni yetişen gençlerimiz bu mesleklere ilgi gösterip sürdürürler. Tekrar çok teşekkür ederim. Eklemek istediğiniz bir şey varsa buyrun.
Ekrem Kılıç: Çermik, çok eski tarihi olan köklü bir ilçe. Sancak beyliği yapmış bir yer. Şimdi ise ilçe statüsünden çıkarılması bile söz konusu. Adıyaman yolu buraya bağlanacaktı ve ilçenin şekli değişecekti. Sirkülasyon olacaktı yani. Bunun yerine ne oluyor? Buradan hapishane gidiyor, askerlik şubesi gidiyor, kadastro gidiyor. Bir defa Çermik’te kültür merkezi yok efendim. Ne kaymakamlıkta ne de belediyede. Bu yönde bir çalışma da yok. Bir çok yerde bunlar var. Kültür merkezi olunca ne olur? Edebiyat, tiyatro, resim, müzik, heykel traş vs. bu tür sanatsal çalışmalar yapılır ve monotonluk önlenir.
Kenan Esmer: Umarız mülki amirler ve seçilmişler bu siteminizi kaale alır ve bir an önce bu eksikliği gidermek için çalışmalar başlatılır. Tekrar teşekkür ederim.