Yıllarca Diyarbakır şehir stadı tribünlerinde organize olmuş bir gurup Galatasaray taraftarının anasına avradına küfrettikleri ve şahsına ağır hakaretler ettikleri Aziz Yıldırım kimdir ?
Aziz Yıldırım Diyarbakır’ın Ergani ilçesinden Şevqi’ye’ Şengo’nun torunudur..
Şevki Bey Kimdir?
“Ergani’nin eski belediye başkanlarından Şevki Efendi rumi 1305 (m. 1887/88)’de Ergani’de dünyaya gelir. Annesi Eğilli ismailoğulları’ndan olan şeyhlerden birinin kızıdır. Babası Abdullah Efendi’dir.
Ailecek Şengal’den gelmedirler. Şengal’in Ezidilerindendirler. Yıldırım ailesi Şengal’den getirilip bir kısmı Eğil’de, bir kısmı Ergani’de iskân edilir.
Yıldırım ailesi Şengal’den geldikleri için Ergani’deki köylülerce “Mala Şengo”, şehirlilerce de “Şengolar” olarak tanınır.
Şevki Efendi’nin yaşamı, belediye başkanlığı, Şeyh Said isyanındaki rolü ve öldürülmesi ile ilgili farklı rivayetler vardır.
Şevki Efendi, bölgedeki ağa ve beyler ile ilişkileri oldukça iyidir.
Ermeni tehciri sonrası Ergani’nin değişen demografik yapısını fırsata çevirip, Ergani merkezde hüküm sürmek için şehrin önde gelen aileleri de yanına alır. Bu güç ve statü mücadelesi sonucu halefi olduğu belediye başkanı Osman Nuri Beyle husumete düşer.
1924 yılı sonlarına doğru Osman Nuri Bey, belediye başkanlığından alınır, yerine Şevki Efendi atanır.
Şeyh Said isyanında, isyanın başarılı olacağı düşüncesi ile Şeyh Said’ten yana davranır. Ergani’nin denetimini üstlenir.
isyan bastırılıp, Şeyh Said ile arkadaşları idam edilince, kendisi ve beraberinde kardeşi Abdullah Efendi hakkında arama kararı çıkarılır. Bundan sonra kaçak yaşamaya başlar.
Uzun kaçış döneminde ailesini görmek için Ergani’ye gelir. Yapılan ihbar sonucu Ergani’de evlerine yakın bir yerde ele geçer. En küçük kardeşleri Rüştü Efendi henüz çocuk olmasına rağmen annesi tarafından evlerinin avlusunda bulunan kuyuya sarkıtılmak suretiyle kurtarılır.
Şevki Efendi, kardeşi Abdullah Efendi ile birlikte Elazığ’da bulunan istiklal Mahkemeleri’ne götürülmek üzere yola çıkılır. Ancak Ergani çıkışında Kınêr köyü yakınlarında kardeşi ile birlikte kurşuna dizilir. Mezarı bugün “Şevki Bey Deresi” diye anılan yerdedir.
Bir Kürt isyancısı olarak yakalanıp öldürülmesi şöyle anlatılır…
"Şeyh Sait kuvvetleri Ergani'den geri çekildikten ve çok geçmeden yakalandıktan sonra, Şevki Bey, Ergani'de çarşıda silahlı olarak otururken askerlerce yakalanıp götürülür.
Güvenlik kuvvetleri Şevki Bey'i yakalandıktan sonra Kahraman Efendi'nin konağının önünde, insanlara ibret olsun diye elleri bağlı, ayakları zincirli bir sandalyeye oturturlar. Tüm Erganililere seyir ettirilerek gözdağı vermek, yüreklerine korku salmak isterler. insanların bir kısmı (çok meraklılar) yakından, bir kısmı da (birazı acıdığından, birazı da ne olur ne olmaz, uzak durmakta fayda var diyenler) uzaktan seyir, temaşa eder. Şevki Bey'in bu haline seyir edenleri bir kısmı üzülür, bir kısmı da sevinir.
Şevki Bey'in sandalye üzerinde mağrur ve başı dik bir vaziyette, kelepçeli elleriyle siyah ve parlak, uzun ve uçları yukarıya doğru burulmuş bıyıklarını bükerek, dosta düşmana karşı olacakları bilen, ama korkmuyor görüntüsü veren bir duruşu vardı. O, yiğit bir adamdı.
Gece sabaha kadar askerler O'na sırayla dayak atarlar. Falakada yediği sopalardan ayak tabanları patlar, ayakları davul gibi şişer. Sabah olunca da, "Maden'e mahkemeye götürüyoruz!" bahanesiyle, eşeğe ters bindirilip götürdüler. Elleri zincirle bağlı; birçok hakaret, aşağılama, küfür ve dayak gibi muamele görmesi ve eşeğe ters bindirilmesine karşın; başı dik ve teslim olmamış duruşuyla bedeni esir olsa da, ruhunun halen isyankâr olduğunu sanki göstermek için çevresindekilere ve askerlere yukarıdan bakıyordu. Ergani'den çıkıldıktan sonra, Ergani-Maden karayolunun kuzey tarafında, Zülküf Dağı'nın batı eteğinde bulunan Pürüt'ün tarlasında, şimdiki Radar'ın önlerinde kurşuna dizdiler. Kurşuna dizmeden önce sopa ve mavzer dipçiğiyle her tarafı mosmor edilir. Ağır işkenceler edilir. Sonra da; "Kaçarken vurduk!" derler. Değil kaçmak ayakları şiş olduğu için yürümesi bile imkânsızdı. Vurulduğu yere şimdi “Şevkibey Deresi” denilmektedir.
Modern Kürt şiirinin öncüsü sayılan Cegerxwîn, bir şair ve eylemci olarak, Kürt tarihi içinde özel bir yer tutan pek çok olaya ya bizzat katılmış, tanık olmuş, ya da olayın kahramanlarıyla sohbet olanağı bulmuştur. Hayat Hikâyem adlı kitabında bunlara bir bir değinir ve Şevki Bey’in kendisinde Kürt ulusal bilincinin oluşmasını nasıl sağladığını şöyle anlatır:
"Ben şahsen o sıralarda her şeyden habersizdim; kendi halimde karnımı doyurmanın ve camilerde eğitim görmenin ötesini bilmiyordum. Kürt nedir, neler olup bitiyor bihaberdim. Bu uykudan 1923 veya 1924'te Karacadağ'da Erganili Şewqi Bey tarafından uyandırıldım.".
Karacadağ'da Çuço Ağa'ya misafirken Şewqi Bey'le tanışmalarını yazar. Tanışmalarını şöyle anlatır: "bir akşamüzeri iki atlı gelip Ağa'nın kapısına dayandı. insanlar heyecanla konuşurken atlılar indiler. Atlılara kalın döşekler serip onları oturttular. Gelen atlılar Şewqi Bey ve Evdıla Bey adlı iki kardeştiler. Erganiliydiler. Askerlerle çatışmış, bu nedenle kaçarak Karacadağ'a sığınmışlardı. Atları da aynı renk, aynı boydu. Duruşlarından, hal ve hareketlerinden ağır ve muteber insanlar olduğu anlaşılıyordu. "Bey" adı onlara gerçekten yakışıyordu. Usulünce bir merhaba ile yanlarına gittim:
- Hoş geldiniz Beyler. Nereden gelirsiniz; ne ararsınız?..
Üstümdeki giysiler sırmalı idi. Odaya gelince arkadaşlarım ayağa kalktığından, beni de isyancı bir ağaya benzetmişlerdi. O yüzden bana bir şeyler anlatıyor, ama ben anlamakta zorlanıyordum.
Beylerden biri sabahleyin elimi sıktıktan sonra, "Zamanın varsa biraz dışarı çıkalım. Seninle konuşmak istiyorum," dedi. ikimiz köyden biraz uzaklaşarak bir pınar başında kilimlerin üzerine oturduk. Şewqi Bey anlatmaya başladı:
- Allah sizin evinizi de, aklınızı da viran etmiş. Neden biliyor musunuz? Çünkü birbirinizi kırmaktan başka bir şey yapmıyorsunuz. Bilmiyorsunuz ki en büyük düşman işgalcidir. Allah bilir ya onlar Ermenilere yaptıklarından beterini Kürtlere yapacaklar, bizi bitirecekler, adımızı bu topraklardan silecekler. Yeter! Gözünüzü açın, birleşin, kurtuluş kavganızı verin.
- Neden Beyim?
- Neden mi? Elbet ülkemizi düşmanın elinden kurtarmak için. Bunun için önce ülkemizin bağımsızlığını istemeliyiz. Ölünceye kadar bu boyunduruğu mu taşıyacağız?
- Düşman kim ki Şewqi Bey?
- Düşman işgalcilerdir. Kaç yüz yıldır ki başkasının egemenliğindeyiz. Peki kendi topraklarımızın sahibi olmak bizim de hakkımız değil mi? Bu topraklar için ölmek zamanı değil mi?
Ben her ne kadar ağa olmadığımı söylediysem de anlatamadım. "Kendini saklama ve inkâr etme. Ben de senin gibi kaçağım ve dağlardayım," diyordu.
- Vallahi ben ağa değilim. Ancak Allah'ın adına yemin ederim ki ülkemin kurtulmasını senden çok istiyorum. Bunun için senden daha çok çalışacağım. Elimden geleni ardıma koymayacağım; korkmak ve kaçmak bana haram olsun.
1924 yılında yaşadığım bu olay ile Erganili Şewqi Bey sayesinde uyandığımı, Kürtlük bilincimin olgunlaştığını hatırlıyorum. Bilincim giderek perçinleşti, yurtsever düşüncelerle tanıştım. Şewqi Bey ile tanışmamdan sonra artık Arapça şiir yazmadım. Tüm şiirlerimi Kürtçe yazmaya başladım."