Evimin terasından, bahçemizin yeşilliğini izliyorum, Gerger’den gönderilen dağ çayı eşliğinde...
Birazda yorgunum... Zira inşaatımızda çalışacak şoför kıtlığı olunca, sabah namazından sonra kendim geçtim direksiyon başına...
Hobi için değil yani... bir yandan keyif ile... çünkü çalışmayı Almanya'ya geldiğim ilk günden beri seviyorum... İnsanı zinde ve disiplinde tutuyor...
Çayım bitmek üzere iken telefonum çaldı... Akşam saatlerinde telefonlara pek bakmak istemiyor insan... Uzun uzun çalınca, 'alo' dedik tabi...
Telefonun ucunda son derece naif bir hanımefendi. Almanca aksanı çok düzgün... "Federal Almanya Cumhurbaşkanlığı ofisinden... Frank Walter Steinmeier'in danışmanıyım, müsait misiniz sayın Yıldız..." diye kurulan cümleye, "evet”diye verdiğimiz cevap ile müsait olduğumuzu söyledik...
Majesteleri bizi sporda gösterdiğimiz başarı nedeni ile ofisinde misafir etmek istemiş... Ben de, "madem spordaki başarıdan dolayı bekleniyoruz, o zaman takım ile birlikte gelmek isteriz" dedim. Biraz sonra size döneyim" deyip teklifim için zaman istedi...
On dakika kadar sonra döndü danışman... "fc zaza Weilburg’u”Cumhurbaşkanlığına bekliyoruz efendim" dendi...
Ertesi gün yirmi kişilik Zaza futbol kulübümüz ve yöneticilerimizle birlikte yeşil beyazlı eşofmanlarla Giessen tren istasyonda buluştuk. Trende herkes bizi gözetliyor tabi. En dikkat çeken şahıs, şampiyonluk tişörtünü giyen çermik’li Stefahn’dı. Zaza ne demek, siz nereye gidiyorsunuz falan... Fırsattan istifade Zaza olmanın ne demek olduğunu da anlatmış olduk, iyi oldu...
Trenden iner inmez özel bir ekip karşıladı bizi... Cumhurbaşkanlığı minibüsleri ile alındık ve trafik kurallarının hepsine uyularak Cumhurbaşkanlığı yerleşkesine geldik...
İlginç bir şekilde yerde kırmızı halı yerine yeşil beyaz halı serilmişti. Sağımda yürüyen yönetim kurulu üyemiz Kefli Bayram, dirseğiyle bana dokunarak, bak bunlar bizim kulübümüzün renkleridir. Der gibisindendi. Sağlı-sollu iki bayrak... bayrakları görünce heyecanım arttı çünkü bizim Zaza Weilburg bayraklarıydı ve kocamandı ikisi de...
Ve daha inanılmazı... sayın Frank-Walter Steinmeier kapıda bizi bekliyor...
Sevecen ve şefkat ile sergilediği bakışı ile "willkommen" deyip elini uzattı... Tek tek oyuncu gurubu ve yöneticilerimiz elini sıktı... bir kişi hariç. Muzaffer bayram oda Türkiye’de olduğu için tabi.
Yukarı çıktık... Bir sürpriz daha... Türkiye çayı geldi... Tebessüm etti bu arada, "çayınız bir başka ama ben şeker kullanmamayı tercih ederim" dedi...
Evet...
Federal Almanya Cumhurbaşkanımız ile yarım saatlik bir sohbetimiz oldu. Zaza Weilburg macerasını ve kısaca Almanya'ya geliş serüvenimizi anlattık... Baktım ortam güzel, "ama bir sitemimiz var sayın Stenmeier" dedim. Hay hay edası ile başını salladı, buyrun der gibi... Osman Polat hocamızı ve futbolcularımızı göstererek, Bu güzide şahsiyetlerin güzel bir stada ihtiyacı var. İzin verilirse biz kendi imkanımızla yapmak isteriz" dedim. Cevaben, "yer seçimi bize, stadın projesi size ait olsa olur mu" dedi... Şaştım kaldım, zira en büyük mesele yer ve izindir. Tabi ki dedik ve danışmanına bu konunun not alınmasını istedi...
Heyetimizin tamamına fildişinden yapma ayrı desenlerde birer tesbih hediye etmesi bizi ayrıca çok sevindirdi. Tek püsküllü ve 33 taneli... Püskülün ucunda 'elif' işareti..!
Bizi kapıya kadar uğurlayan Cumhurbaşkanı, kafile ile tokalaşıp vedalaştıktan sonra koluma girip, "bir dakikanızı alabilir miyim" dedi. Tabi burada xalzam Muharrem bayram, bakışları ile As başkanımız gine ne filimler çeviriyor der gibisindendi. Biraz yürüdük yeşilliğe doğru...
Derin bir nefes aldı ve ağzından şu sözcükler döküldü; "Dedelerimi araştırırken, büyük annemin Diyarbakır'da bir müddet kaldığını öğrendim. Kendisi bir köyde hastalanmış ve o köydeki bir kadın ona yardımcı olmuş, hatta el yapımı beyaz bir tülbent hediye etmiş... Büyük annem ölmeden iki sene önce bir not bırakmış... 'Diyarbakır'daki o Zaza kadını bulun, benden istediği ricasını kabul ettiğimi ve iki rekat şükür namazı kıldığımı kendisine söyleyin' diye vasiyet bırakmış... Sayın Yıldız, araştırmalarımızda, o kadının sizin köyünüz Budaran’dan bir hanımefendi olduğunu ve yıllar önce vefat ettiğini, hiç evlenmediğini, dolayısı ile çocuklarının olmadığını öğrendik. Bu vesile ile Zazaları ve bölgenizi araştırdım ve sizin de Zaza davası diye bahsettiğiniz bazı makalelerinize gözüm ilişti. Eğer uygun görürseniz, bir danışmanımızı bu konuda çalışmalar yapmanız için sizinle irtibatta bulunduracağım. Cumhurbaşkanlığımız, verdiğiniz bu varoluş mücadelenizde sizin ve Zazaların yanında olacaktır" deyiverdi...
Duygulandım tabi, şaşkınlığım arttı... Kendisine çok teşekkür ettim ve şu teklifte bulundum; "Uygun görürseniz bir Zaza Enstitüsü kuralım" dedim. "Hemen çalışmalara başlayın, tüm masraflar bize aittir" dedi...
Kendisinden son bir isteğim oldu. Büyük annelerinin adının ne olduğunu sordum. 'Neden sordunuz' dedi önce... "Enstitüye onun adını vermek isterim" dediğimde, yanaşıp Almanlarda pek olmayan bir hareket yapıp sarıldı ve gözleri doldu... "Bu günü hiç unutmayacağım Sayın Yıldız. Enstitü bittiğinde, büyük annem ve o Zaza hanımefendinin (Hacı Zerin) adının olacağı bir tabelayı birlikte asalım olur mu" dedi ve ilgili danışmanını çağırarak, irtibatta olmamızı istedi, ayrıca özel cep numarasını da verdi ve vedalaştık...
İçimde derin ve mana dolu bir duygu ile döndüm ve dönüş yolculuğumun nasıl geçtiğini bile anlamadım...
Bazı sorular sordum kendime... Büyük annesinin ne işi vardı Çermik'te, bizim köydeki kadın hangi konu için yardım etmişti ve büyük annesinden istediği rica ne üzerineydi... ve tabii ki de şükür namazı..!!!
Bu özel meseleden ziyade, 1985 yılından beri kendi çapımda verdiğim Zaza Davamın enstitü ile artık ete kemiğe bürünme zamanı geldiğini düşündükçe, huzurum ve heyecanım artıyordu. "Keşke daha genç olsaydım, asıl şimdi yapılacak çok şey var" diyordum...
Evet dostlar...
Geçenlerde çok sevdiğim canım kardeşim Zaza Kardeş 'in bir müfettiş için kurduğu hayali okumuştum da, hayalen de olsa çok rahatladığını ve mutlu olduğunu anladığımda, 'bizim de hayal kurma hakkımız yok mu' diyerek, bu hayali kurdum...
Ve yine Zaza Kardeş'imin literatürü ile 'nasıl olsa hayal kurmak hem bedava hem de suç değil' diye, kafama göre takıldım işte..
Siz de hayal kurmaktan imtina etmeyin dostlar. Yeter ki kuracağınız hayaller 'helalinden' olsun...
Ve unutmayın; HAYAL KURMA KABİLİYETİ VEREN ALLAH'IN, O HAYALLERİ GERÇEKLEŞTİRECEK KUDRETİ DE VAR..!
Hayırlı hayallerinizin gerçekleşmesi dileğiyle...
Kalın sağlıcakla...